20 Mayıs 2016 Cuma

KARADENİZ'DE KUVVET KULLANMA VE İTTİFAK İLİŞKİLERİ



1. ÖNCESİ

Türkiye'nin Karadeniz'e yönelik temel politikası; istikararın idamesi ve RF ile Batı bloku arasındaki dengenin gözetilmesi hedeflerine dayanmaktadır.
2000'li yılların başından itibaren pekiştirilmeye çalışılan "Bölgesel Sahiplik" anlayışı da bu politikanın önemli bir boyutunu teşkil etmektedir.
Ukrayna ve özellikle Kırım'da meydana gelen gelişmeler Karadeniz'e kıyıdaş bazı ülkeler arasındaki olumlu işbirliği atmosferini olumsuz etkilese de, Türkiye'nin Karadeniz'de deniz güvenliğinin öncelikle kıyıdaşlar tarafından sağlanmasına ilişkin bu tutumu sürmektedir.
Bu kapsamda, Türk Deniz Kuvvetleri tarafından;
-Bölge ülkelerinin katkı ve katılımıyla gerçekleştirilen BLACKSEAFOR ve Karadeniz Uyumu Harekatı (KUH) gibi bölgesel inisiyatiflere liderlik edilmekte, etkinliklerinin artırılmasına gayret gösterilmekte,
-Bölge dışı ülkelerle geçiş tatbikatları (PASSEX) haricinde Karadeniz'de tatbikat icra edilmemekte, sadece kıyıdaş ülkeler arasındaki veya kıyıdaşların birinin davetiyle yapılan tatbikatlara iştirak edilmektedir.
Karadeniz Uyumu Harekatı kapsamında Türk Deniz Kuvvetleri unsurları, keşif gözetleme faaliyetlerinden elde edilen bilgileri ilgili NATO Karargahları ile kesintisiz olarak paylaşmaktadır.
NATO'nun Karadeniz'deki askeri faaliyetleri kapsamında ise İttifak, Ukrayna'daki krize mukabele bağlamında olası tehditlere karşı caydırıcılık, kolektif savunma ve ittifakın dayanışma ve bağlılığın sürdürülmesi maksadıyla bir güvence tedbirleri programı yürütmektedir.
Türkiye'nin ittifak yükümlülükleri kapsamında, NATO Daimi Deniz Görev Gruplarının Karadeniz'deki kapsam ve amacı sınırlı olan faaliyetleri, kutuplaşma ve kontrolsüz bir tırmanmaya sebebiyet verecek şekilde kışkırtıcı olmama ve Türkiye'nin Karadeniz'deki bölgesel sahiplik politikasını zedelememe koşuluyla desteklenmektedir.
Türkiye ittifak sorumluluklarını yerine getirmekle birlikte ilgili tüm tarafların yararına olan Karadeniz'deki barış ve istikrarın temelde kıyıdaş ülkeler arasındaki güven ve koordinasyonun teşvik edilmesi ile temin edilebileceğine inanmaktadır.

2. MEVCUT DURUM
a.Bölgesel Durum Değerlendirmesi
(1) Karadeniz'de 2008 yılında başlayan Gürcistan Krizinin etkileri, Ukrayna ve Suriye ile mukayese edildiğinde nispeten daha hafif olmuş; hem sivil, hem de askeri tarafta sürdürülen temkinli ve dengeli politikalar ile özellikle Karadeniz bölgesinde uzun zamandır sürdürülen "Bölgesel Sahiplik" temelindeki yaklaşımlar devam ettirilmiştir.
(2) Ancak 2014 yılında Ukrayna ile başlayan, müteakiben Eylül 2015'de Rusya'nın Suriye krizine fiili olarak müdahil olmasıyla devam eden süreçte oluşan yeni denklem, mevcut belirsizlikleri daha da artırmış, Karadeniz'den sonra Doğu Akdeniz'de de istikrarın bozulmasına, tehdit değerlendirilmesinin güncellenmesine sebep olmuştur.
(3) Ukrayna krizi ile birlikte daha fazla hissedilen Batı bloku ve Rusya arasındaki küresel ölçekli jeopolitik rekabet, Ortadoğu coğrafyasına da sirayet etmiş, bölgesel istikrarı bozucu olumsuz etkileri de beraberinde getirmiştir.
(4) Mevcut durum itibariyle RF askeri, ekonomik ve siyasi alanda Ukrayna'ya yönelik baskılarını devam ettirmektedir. 21 Şubat 2015 tarihli Minsk Ateşkes Anlaşması Ukrayna'nın doğusundaki ayrılıkçılar tarafından ihlal edilmekte, RF ise bahse konu ayrılıkçılara örtülü destek vermenin yanında, Ukrayna sınırındaki askeri birliklerini bekletmeye devam ettirmektedir.
(5) 24 Kasım 2015'te Rusya ile yaşanan uçak krizinin kaçınılmaz olarak Karadeniz'e de yansımaları olmuştur. Rusya-Ukrayna krizi sonrası BLACKSEAFOR faaliyetleri askıya alınmış ve Rusya KUH kapsamında görevli irtibat subayını geri çekmiştir.

b.Güvenlik Durumu
(1) RF'nin Karadeniz'e yönelik olarak askeri modernizasyon ve konuşlanma faaliyetleri kararlı bir şekilde devam etmektedir. Karadeniz'in RF'nin stratejik hedeflerine ulaşması açısından sahip olduğu önem nedeniyle Karadeniz donanmasının modernizasyonu ve genişletilmesi hususlarına hız verilmiştir. Bu kapsamda, müteakip dönemde 4 adet KILO-II sınıfı denizaltı, 3 adet ADMIRAL GRIGOROVICH sınıfı fırkateyn ve 3 adet BUYAN-M sınıfı korvetin RF Karadeniz Donanması envanterine girmesi ile RF bölgede önemli bir caydırıcı güce sahip olacaktır. Mevcut durum itibariyle 2 adet KILO-II sınıfı denizaltı ile 2 adet BUYAN-M sınıfı korvet 2015 yılında Karadeniz Donanmasına katılmıştır. ADMIRAL GRIGOROVICH sınıfının ilk gemisi önümüzdeki günlerde Karadeniz Donanmasına katılacaktır.
(2) RF, Kırım'a konuşlandırdığı hava savunma (SA-10 (150 km), SA-20 (200 km), SA-21 (400 km)), karıştırma sistemi ile gözetleme ve elektronik harp imkanları, muharebe uçakları ve sahil savunma sistemleri (SSC-X-6 URAN (80 nm) ve SSC-X-5 YAKHONT (324 nm)) ile Karadeniz'de önemli bir güç çarpanı elde etmiştir. Diğer taraftan RF'nin, bölgedeki eski Sovyetler Birliği nükleer silah muhafaza tesislerini yenileme faaliyetleri de sürmektedir.

3. SONUÇ
a. Türkiye-Rusya arasında yaşanan gelişmeler neticesinde, Karadeniz'e sahildar devletlerin ve üçüncü tarafların Türkiye'yi, Rusya'ya karşı Karadeniz'de teşkil edilecek yeni bir oluşumun içine çekmeye çalıştığı, özellikle Romanya tarafından bu doğrultuda argümanlar üretildiği görülmektedir.
b. Son zamanlarda düzensiz göçle mücadele kapsamında Ege Denizinde faaliyet icra eden NATO Daimi Deniz Görev Grubu-2'nin ikiye bölünmesi ve bir kısım unsurunun Karadeniz'e sevk edilmesi ile yakın gelecekte teşkil edilmeye çalışılan "Karadeniz Deniz Filotillasına" zemin hazırlanmaya çalışıldığı İzlenmektedir.
c. 8-9 Temmuz 2016 tarihlerinde Varşova/ Polonya'da yapılacak NATO zirvesinde NATO'nun hazırlık eylem planları kapsamında ittifakın belirli bölgelerde askeri güç oluşturma ve geliştirme tedbirleri gündeme gelebilecektir. Burada Karadeniz'e kıyıdaş diğer ülkelerin her türlü platformda dile getirdiği NATO'nun Karadeniz'de Deniz Filotillası kurması hususunun da gündeme gelmesi söz konusudur.
ç. Bahse konu bu girişimin, Türkiye'nin çıkarlarına ve Türkiye'nin Karadeniz jeopolitiğine çok büyük zararlar vereceği değerlendirilmektedir. Karadeniz'de NATO'nun bu kışkırtması, yanı başımızdaki güçlü bir askeri yeteneğe sahip Rusya'yı daha da agresifleştirecektir. Bu durum bölgesel ve küresel barışa katkı sağlayan ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile yaklaşık 80 yıldır bir barış ve istikrar denizi olan Karadeniz’i istikrarsızlaştıracağı tartışılmazdır.
d. Bu çerçevede, Karadeniz'de "Bölgesel Sahiplik" politikamızdan ve Karadeniz'de deniz güvenliğinin önemli bir mihenk taşı olan Montrö Rejiminin idamesinden taviz verilmemesi, öncülük ettiğimiz inisiyatiflerin aşındırılması veya mevcudiyetinin sorgulanması hususuna mahal verilmeyecek şekilde hareket edilmesi önem arz etmektedir. Kıyıdaş devletlerin provakatif yaklaşımlarına ve bölge dışı aktörlerin Karadeniz'e etki etmesine sebebiyet verebilecek yönlendirmelere ihtiyatlı yaklaşılmasının hayati olduğu değerlendirilmektedir.

19 Mayıs 2016 Perşembe

KARADENİZ POLİTİKAMIZ

Türkiye’nin Karadeniz politikası “NATO Karadeniz’e girmesin” değildir ve önceden de olmamıştır. Zaten Kıyıdaş ülkelerden Türkiye, Romanya ve Bulgaristan’ın NATO ülkesi olması, Ukrayna ve Gürcistan’ın da NATO ortaklarından olması başlı başına bu yanlış düşüncenin doğasına aykırıdır.
Türkiye'nin geçmişteki politikalarıyla ters tutumlara girmemelidir;
- Karadeniz’in esas sahipleri buranın kıyıdaşlarıdır. Buranın kaderine yönelik verilecek kararlar başta kıyıdaşların olurundan geçmelidir.
- Bölgenin Euro-Atlantik güvenliği için önemi nedeniyle, NATO-AB ile de iş birliği içerisinde faaliyetler yürütülmeli, bölgedeki gelişmelere ve deniz trafiğine yönelik bilgiler başta NATO olmak üzere ilgili küresel/bölgesel aktörlerle paylaşılmakta ve buna devam edilmelidir.
- Ancak, bölgedeki kutuplaştırmayı artırıcı, kıyıdaş bir ülkeyi hedef alan veya tahrik eden, daimi oluşumlara NATO komutası altında denizde varlık gösterebilecek görev güçleri kurulmamalıdır.
- Bölgede halihazırda Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik girişimleri, askeri faaliyetlerini ve modernizasyon gayretlerini artırmasıyla yaşanan güvensizlik ve istikrarsızlığın nihai olarak tekrar bölge ülkelerinin kendi aralarında anlaşması veya birbirlerini ikna ederek çözmelidirler.
- Bu esnada, tabi ki diğer ihtimallari de dikkate almak gerekiyor. İstikrarı bozan Rusya’nın askeri gücüne karşı önlemler alınması çerçevesinde İttifak üyeliğinden kaynaklı sorumluluklar yerine getirilerek, muhtemel tehditlerden korunma anlamında özellikle Kara/kıyı bölgelerinde NATO desteğiyle birlikte ilave önlemler alınmaya devam edilmelidir. Bu önlemler hiçbir zaman Rusya’nın daha da agresifleşmesi için kullanılmamalıdır. Denizden NATO birliklerinin bölgede varlık göstermesi Montrö Sözleşmesinin süre, tonaj ve amaç sınırlamaları çerçevesinde gerçekleştirilmeli, Sözleşmenin limitleri zorlanmamalıdır.
- Bölgede mevcut bölgesel iş birliği mekanizmalarının iş birliği ruhundan istifade edilmelidir. Bunları daha da etkin hale getirerek, ya da  ilave kapsayıcı iş birliği önerileri de teklif edilerek yolumuza devam edilmeli, NATO unsurlarıyla çeşitli aktiviteler vb. yapılması planlanmalıdır.
- Tabi ki bu işbirliği ruhu devam ederken Türkiye yakın gelecekte kapsamlı çatışmalara hazır olma potansiyeli bulunan Rus tehlikesinin de farkında olarak milli seviyedeki askeri kabiliyetini geliştirmek durumundadır.